ÇUKUROVA'DAN DAĞLARIN ÖZGÜR UFKUNA

Yeter ki sen bizden bin kurban iste

Vermedik mi sana söyle a dağlar

                                    Elmas Yıldırım

Sizi bilmem ama ben; Çukurova'nın çocuğu olarak dağları çok severim.Bu her geçen gün de dağ dağ daha da büyüyen bitmez tükenmez sevdanın ruhumun derinliklerine kadar ne zaman işlediğini kendi kendime sorarken yolum yedi sekiz yaşlarındaki çocukluk günlerine,yayla günlerine gider…

Ülkedeki Siyasetten ve siyasi çekişmeden habersiz, okul çağının henüz başlamadığı , derslerin ve öğretmenin hayatıma girmediği, sabahtan akşamlara kadar şırıltısından başka sesin duyulmadığı , yaptığımız bentte havuz olup bizi yıkayan ak köpüklü sular kadar temiz çocukluk günlerine giderim.

Dağlar,bildiğiniz Toroslar adeta bahçemizin devamı gibi yaban kirazları , cevizler topladığımız oyun alanımız gibi idi.

Düşünürüm mor dağların özgür ufkunda saklı altı - yedi yaşlarımdaki kirlenmemiş çocuk dünyamın haricinde o zamanlar benim bilemeyip kavrayamadığım ne hazin hayatlar yaşanır,ne kötü olaylar olurdu.

Şimdi düşünüyorum da benim o yaşlarda vahametini kavrayamayıp üzüntüsüne dahil olamadığım olayların başında Başbakan Adnan Menderes'in idamı gelir.

Milletin büyük bir bölümünün sevgilisi, babanızın ailenizin çok sevdiği bir başbakan ve iki bakanının sudan sebeplerle idam edilmesinin, sonra da, Başbakanı idam edilmiş bu mazlum millete bu olayı yıllarca bayram diye kutlatmanın zilletini eğer çocuk yaşımda fark etseydim eğer o zamanlarda mor dağların özgür ufkunda acaba çocuk dünyam kirlenmemiş halde kalır ben de mutlu olur muydum ki? Asla!

Çukurova'dan başımı kaldırıp mor dağlara her bakışımda bu ülkenin çeşitli bahanelerle kurban edilmiş çocukları aklıma gelir üzülürüm.Kurbanlar ile çocukluğun içimde yeşertip büyüttüğü dağların ne ilgisi var derim.Ancak yine de duramam,bir hüzün çöker içime .Azerbaycan'ın büyük şairi Elmas Yıldırım'ın mısraları dökülür dudağımdan:

Yeter ki sen bizden bin kurban iste

Vermedik mi sana söyle a dağlar

Mor dağlara baktığınızda sizler de benim gibi Allahuekber Dağlarında kurban verdiğimiz sayısı belirsiz çocuklarımızı anar mısınız?

Sanki onlar için söylenmemiş mi bu mısralar:

Yeter ki sen bizden bin kurban iste

Vermedik mi sana söyle a dağlar

Bin değil milyonları kurban ettiğimiz ve etmeye devam ettiğimiz bu dağlar neden hep Türk Milletinden kurban ister? Gerçekten Kurban isteyen dağlarımız mı? Dağ talepçi olur da dile mi gelir, kurban mı ister yoksa yaşamamızı diler?

Bir müddet önce gittiğim Medine'de gözüm yine dağlardaydı.

Uhut dağına baktım.Uhut savaşının olduğu yeri,okçular tepesini,Uhut şehitlerinin yerini gezdiren görevlilerden birisi dedi ki: Peygamberimiz Hz. Muhammed (SA) Uhut dağı için "Uhut cennet dağıdır,biz Uhudu severiz Uhud da bizi sever" buyurmuş…

Bu sözü duyduktan sonra kendimde değilim artık.Ben sanırdım ki sevdam tek taraflı.Sadece ben dağları severim.Dağların haberi yok.

Meğerse Uhut dahil,Allahüekber dağları,Toroslar dahil bütün dağların Peygamberimize ve onun temiz ümmeti Türk Milletine sevdası var.

Benim nazarımda bütün dağların adı Uhut,bütün dağların adı Tanrı Dağları.

Türk milleti dağlarında şu günlerde birlik için, dirlik için gencecik çocuklarını kurban veriyor. Bin kurban yetmez ise yüz bin kurban veriyor.

Düşman oyunu bozulup da fitne sönene kadar,gafil uyanıp hain ölene kadar kurbanlar devam edecek…

Bin değil milyonları kurban ettiğimiz ve etmeye devam ettiğimiz bu dağlar neden hep Türk Milletinden kurban ister?Gerçekten Kurban isteyen dağlarımız mı? Dağ talepçi olur da dile mi gelir, kurban mı ister yoksa yaşamamızı diler?

Çünkü Türk milleti büyük millet.

"Büyük millet olmak için büyük kan ister"

Peygamberimizi seven Uhut dahil , dünyanın sevdiğim bütün dağlarına selam olsun.

Av.Ahmet ÇOLAK